25 Aralık 2007 Salı

Ninova ve Journey


Ninova için internet üzerinden yaptığım kaynak araştırmasında bir sonuç elde edememek beni üzdü.Bu konuda en (belki de tek) başarılı çalışma Ekşi Sözlük'ten Niyobe arkadaşımıza ait.Yazısını aynen alta koydum,bence yeterince doyurucu.Teşekkürler Niyobe...

“Etnik müzik sevenlerin kaçırmaması gereken enfes bir albüm.Ortadoğu'nun sesine kulak vermek için dinleyin dinlettirin.Albüm, müzikseverleri Asur Devleti'ne başkentlik etmenin yanı sıra dünyanın ilk kütüphanesi olan Ninova şehrine doğru yolculuğa çıkarıyor, Çin'den Mezopotamya'ya birçok halkın müziğiyle tanışma olanağı sunuyor.

Kompozitörlüğünü G. Abdollah Zadeh'in yaptığı Ninova'nın müzik yönetmenliğini ise Pedro Toporek yapmış.





RİTMLERİN BİRLİKTELİĞİ

Aslında albüm hakkında genellemeler yapmak pek mümkün değil. Çünkü, 13 şarkıdan oluşan albümde her şarkının kendine has çizgisi, melodisi ve ritmik yapısı söz konusu. Yine de albüm için, "ortadoğu'nun kültürel yapısından izler taşıyan melodik kalıplarla, kimi zaman canlı kimi zaman ise bilgisayar ritimlerinin oluşturduğu birlitelikler" gibi bir tanımlamaya gidilebilir.

"Parwaneh" adlı ilk şarkı, tam anlamıyla albümün özeti olarak değerlendirilebilir. Ney, ud, santur gibi enstürmanlarla sağlanan ve bir gezintiyi andıran doğaçlamalardan sonra ortaya çıkan ritmik yapı, albümdeki doğaçlamalar ve ritimler hakkında kimi ipuçları taşıyor. Otantik eserlerin kullanılmış olmasının yanı sıra "Ninova" adlı şarkıda dikkat çeken bir diğer nokta ise vokalin kullanılış tekniği. Vokal kimi zaman diğer enstürmanlara yol gösteren, melodiyi icra eden, kimi zaman ritmik yapı içerisinde doğaçlamayı üstlenen bir enstrüman niteliği taşıyor. Ayrıca enstrümanların ayrıntılar göz önüne alınarak kullanılmış olması, eserin her dinlenişinde farklı bir enstrümanın fark edilmesi sonucunu doğuruyor.

"Fangarie" hem kullanılmış olan klavye hem de sentetik olarak kullanılmış ritimler ile bilgisayarın yapaylığını taşıyan bir girişle başlamasına rağmen, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde beliren elektrogitar, klasik gitar ve vurmalı çalgılar sayesinde farklı bir kimliğe bürünüyor.

Albümün dördüncü eseri olan "tuaregs" de vokalin kullanımı açısından "Ninova"dan farklı değil. Tabi bu benzerlik kesinlikle melodi benzerliği anlamını taşımıyor. "Bramaputra" ve "kawa", otantik olan enstürmanlar ve melodik yapılarıyla tam anlamıyla ortadoğu kültürünü yansıtmasına karşın, ritimler daha çok "pop müziğini" hatırlatıyor.

Ortadoğu ritimleri üzerine kurulan "narmada"da çigan müziği etkisi hissediliyor.Albümdeki "pustat" ve "road of the china" adlı eser, gitar, ud ve flütün kullanılış tekniği açısından, "kitaro"nun müziklerini andırıyor.

OTANTİK VE MODERN EZGİLER
Albümdeki sentez, kullanılan enstrümanlarda da yansımasını bulmuş. Keyboard ve perküsyonun yanında ud, santur, keman, akerdeon, tanbur gibi enstrümanların kullanılmış olması da "geleneksel-yeni" ve "otantik-modernize" konusundaki arayışlar hakkında bilgiler veriyor. Tüm bu özelliklerden sonra, "Ninova-Journey", günümüzün müzikal beğenisiyle, otantik renklerin yoğun olduğu bir ortadoğu yolculuğu olarak nitelenebilir.”

NİYOBE

16 Aralık 2007 Pazar

Mamak Khadem



Mamak Khadem İranlı bir sanatçı.

Adını Axiom Of Choice ile duyuran Khadem geçtiğimiz günlerde bir solo albüm çıkarttı.Jostojoo isimli bu çalışmadan seçildi dinlediğiniz parçalar.

Klasik Persian kültüre bağlı kalmaya özen gösteren Mamak bu çabasının yanısıra oldukça etkilendiğini söylediği Hindistan,Türkiye,Grek ve Ermeni bölge kültürlerinin de izlerini müziğine yansıtmasını bilmiş bir müzisyen.Eserlerinde gelenekselin sınırlarını zorlayan, bölgesini dünyaya yansıtma çabası kendisini hissettirmekte.Sesini kullanma tekniğinde dikkat çeken, kendine has özellikleri var.

Axiom Of Choice un tanıtımını ayrı bir yazı ile yapmayı düşünüyorum.Sanatçının bu grupla yaptığı üç albüm dışında Ömer Faruk Tekbilek (Alif),Jamshid Sharifi (A Prayer Of The Soul Of Layla) Budha Bar serisindeki (Season Of Souls) albümlerde katkıları bulunmakta.

1970 li yılların başında İran Ulusal Radyo Televizyonu Çocuk Korosu ile müzik yaşamına başlamış Mamak Khadem.Yetmişlerin sonunda, İran devrimiyle kesintiye uğrayan bu süreç 1980lerden sonra Amerika içerisinde devam etmiş.


İran müzik kültürüyle bağını kopartmayan müzisyenimiz bu bölgeye düzenli gidiş-gelişlerle yerel büyük ustalarla çalışmalarını sürdürmüş.

Amerika da ses eğitimi veren Khadem akademi ve üniversitelerde bu yönde çalışma alanlarına sahip.Ayrıca matematik dersleri verdiğini de biliyoruz.

Birçok film ve dizi müziğinde imzası bulunuyor,yönetmenler ve filmlerden örnekleri sıralayalım:
Hans Zimmer (Peace Maker)
Joel Mc Neally (Buffalo Soldier) (Dark Engel)
Jeff Rona (Traffic And Profiler)
Marco Beltrami (Dracula 2000)
Chris Back (Buffy The Vampire Slayer)
Richard Gibbs (Battlestar Galactica)
Jamshid Sharifi (Persona Non Grata)

Yukarıda beğenize sunduğum eser, albümde yer alan iki parçanın birbirine eklenmiş hali.Sanırım kendisi de bilinçli olarak arka arkaya koymuş albümünde bu parçaların.Lachrymosanın bitişinde diğer parçaya geçişi hissediyorsunuz, sanki iki parça bütünken,sonradan bölünmüş.

Sevdiğini,evladını kaybeden bir ananın yakarışlarından,yeni bir yaşama açılan bebeğin gözlerinin verdiği coşkuya doğru akan duygu selinde, doğunun bir dağ köyündeyim bu parçada.Ne mutlu bu iklimde yaşamak,bu toprağın bir parçası olmak.

Hüzün ve coşkunun sadece bir adım uzaklıkta ,bir arada yaşadığı ortadoğunun nabzını tutan bu güzel sese hoş geldin diyorum.
Hoş geldin Mamak aramıza....

5 Aralık 2007 Çarşamba

Martılar Ah Eder


Geçtiğimiz yıl benden bir kuşak büyük arkadaşların bir araya geldiği bir toplantı esnasında tanıştım onunla. İlk görüşte aşk bu olmalıydı; denizle ,martılarla,hasretle,umutla giyinmiş güzele oracıkta tutulmuştum.

Elinde mikrofonla yaşını almış bir beyefendinin ağzından salonun orta yerinde arz-ı endam etmişti kendileri...



Martılar:Martılar ah eder, çırparlar kanat
Deryalar açılır, kat kat...
Gayri beklemeye kalmadı tâkat
Görünsün karşıdan İstanbul şehri...

Dalgalar yar beller, kopar kıyamet!
Deryayı kan eder, kan eder hasret
Gayri beklemeye kalmadı tâkat,
Görünsün karşıdan İstanbul şehri’

O günden sonra peşine düştüm bu sevgilinin. Hazin bir hikayesi var.

Muhsin Ertuğrul 1930 yıllarında bir film çekimi için kolları sıvar. Adı ‘Mineli Kuş’ olacak bu eserin şarkı sözlerini Mümtaz Osman yazar.

Mümtaz Osman, Muhsin Ertuğrul’un yönettiği "Cici Berber", "Fena Yol", "Karım Beni Aldatırsa", "Naşit Dolandırıcı", "Söz Bir Allah Bir", "Aysel Bataklı Damın Kızı", "Leblebici Horhor Ağa", "Milyon Avcıları" filmlerinin de senaryolarını yazmıştır. "Düğün Gecesi" (1933) ve "Güneşe Doğru" (1937) filmlerini ise yazdığı gibi yönetmiştir. Ayrıca 1932'de Kafatası, ardından Bir Ölü Evi, Unutulan Adam adlı oyunları Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenmiştir.

Ekrem ve Cemal Reşit Rey’in meydana getirdiği çoğu opereti yine Mümtaz Osman yazacaktır.

Mümtaz Osman’ın bir değil birden çok ismi bulunmaktadır. Orhan Selim, Adsız Yazıcı, Ahmet Cevat, Ahmet Oğuz Saruhan, Ben, Bendeniz, Ercüment Er, Fıkracı, İbrahim Sabri, İhsan Koza, İmzasız Adam, Kartal, H. İhsan, Mazhar Lütfi, Osman Cemal, Sarı Murat, Süleyman Sabur Ran bildiklerimiz.Şu son Ran soyadı kendisini ele veriyor değil mi?

Evet bu güzel eserlere damgasını vuran isim NAZIM HİKMET ‘ten başkası değildir. Cücelerin vatandaşlığa alınıp, alınmayacağını tartıştığı dev , Nazım usta…

Kendisi belki maddi açıdan destek olsun diye yazmış bu eserleri,ancak yine de sanatçı kişiliğinden hiçbir taviz vermemiştir. Martılar ve Kanatları Gümüşten Yavru Bir Kuş bunun en güzel örneklerinden.

Mineli Kuş filmi için hazırlanan bu şarkıların bestesi Tanburi Cemil Bey’in oğlu Mesut Cemil’e ait.Cemil Bey’in İstanbul Radyosu’nun kurucusu olmasının yanında, radyoculuk mesleğinin her alanında, spikerlik(kendisi türküleri radyodan anons eden ilk spikerdir), programcılık, müzik yayınları şefliği, Ankara ve İstanbul radyoları müdürlüğü, baş müşavirlik görevlerini üstlenirken, oda orkestrası viyolonselcisi ve tamburî olarak da yayınlara katılmıştır.Çok yönlü becerilere sahip,değerli bir müzisyenimizdir.

Bu iki güçlü isime yirminci yüzyıl Türk Müziği’nin en güçlü sanatçılarından biri olan Münir Nurettin Selçuk’ta katılınca eşsiz eser ortaya çıkmıştır.

Kanatları Gümüş Yavru / Martılar Ah Eder ‘Sahibinin Sesinden Plak’ tarafından 1933’te kaydedilecek ve taş plak olarak piyasaya sürülecektir.

Ancak beklenmedik bir olay olur, çekimlerin devam ettiği sırada Nazım Harp Okulu olaylarından tutuklanır, komünistlikten 28 yıl hapse mahkum olur. Film çekimleri duracak ve Mineli Kuş’un çekilen kısmı karanlıkta kalarak tarihe gömülecektir.



Ancak taş plak büyük beğeni kazanır, radyolarda yayınlanır, ta ki 12 Mart Cuntası 1971 yılında iktidara el koyana kadar.

Tüm askeri diktatörlüklerde olduğu gibi toplumda ‘muhalif olanlar’ ciddi bir baskıya mahrum tutulacaktır. O zamanların ‘moda’ muhalifleri komünistler olarak görülmektedir. Nazım Hikmet’in sözlerini yazdığı bu güzelim eserler de ‘milli refleks’ten nasibini alacak TRT’de sergilenmeleri yasaklanacaktır.1990’lı yılların ortalarına kadar ortalıkta görünmez bu parçalar. Ve hala birçok insan tarafından bilinmemektedir.

Üç güçlü isimle demlenmiş bu şarkıları dinlerken sizde kendinizi deniz kokusunda bir sevdanın içinde hissedebilirsiniz. Ben hala kendime gelemedim.

Kanatları Gümüş Yavru:
Kanatları gümüş yavru bir kuş
Gemimizin direğine konmuş.
Dağlara çıkma hey Karadeniz
Yavrudur yârim uçamaz bensiz.

Bir yârim var bu yavru kuş gibi
Yârim yüreğime konmuş gibi.
Dağlara çıkma hey Karadeniz
Yavrudur yârim uçamaz bensiz.


Murat Meriç ve Murat Bardakçı ’ya bu konuda yazdıkları bilgilendirici yazılar için teşekkür borçluyuz.