7 Ekim 2007 Pazar

Vengo,Tony Gatlif,Naci An Alamo





Naci An Alamo bir Tony Gatlif parçası.

Remedios Silvia Pisa okuyor parçayı , öyle bir söylüyor ki içinizde bir yerlerde ,yüreğinizin derinlerinde küller alev alıyor.

İşte bu an, insan olduğunuz için hem mutlu, hem pişman oluyorsunuz.

Remedios Silvia Pisa 17 yaşında bunu okurken.

Duyduğumuz ney’i Kudsi Ergüner’in üflediğini bilmek ayrı bir mutluluk veriyor insana.

Parçanın geçtiği filmin adı VENGO.

Yönetmen Tony Gatlif.

Kaçırılmaması gereken bir film, mutlaka izlenmesi gereken bir yönetmen, müzik adına başyapıtlardan sayılacak bir parça…

Bu özel parçanın sıradan yerli dizilerde yemlik yapılması ise çok üzücü.Bunu da belirtmeden geçemedim.

Parçanın sözleri:

Adsız yerlerden geldim

toprağım yok,anavatanım belirsiz

Ateşler yakıyorum parmaklarımla

ve sana şarkılar söylüyorum kalbimle,yürek telim gönül yakıyor

Alamo'da doğdumyerim yok, toprağım yok, yurdum yok

Böyledir, bizim (çingene) kadınlarımız,

acınla şarkını söylediğindeseni darmadağın eder.
Ekte Necati Sönmez tarafından Tony Gatlif sineması ve Vengo için hazırlanan bir yazıyı sunuyorum:

Tony Gatlif'in seyirciye acıklı öyküsünün yanında bir de flamenko şöleni sunan filmi 'Vengo'...

Bu müzik ziyafetini bizim için katmerli kılacak bir sürpriz de vardı filmde. Müzikli-danslı sahnelerden birinde, müzisyenler arasında Kudsi Erguner ney çalarken çıkıyor karşımıza. Üstelik Erguner'in filme katkısı, bu sahnede birkaç saniye görünmekten ibaret değil; sanatçı filmin müziklerinde pek çok parçaya neyiyle eşlik ediyor.Flamenkoyu neyle, tasavvufla, hatta finalde sema ayinleriyle uzlaştıran bu filme geçmeden önce Tony Gatlif'ten ve onun etnik besin kaynaklarından söz etmek gerekir.

Filmlerini görmemiş olanlara yabancı gelebilecek, ama bir kerecik görenlerin kolay kolay unutamayacağı bir isim Gatlif. Kendisi Cezayir'de doğmuş Çingene asıllı bir Fransız... Çok kimlikli bir kökenden gelmesi, dolayısıyla bir nevi kimliksiz oluşu, sinemasına da yansıyor. Filmlerinde genellikle Çingenelerin yaşamına eğildi; aşklarını, müziklerini, acılarını, onları hedef alan ırkçılığı sergiledi. Onları acıma duygusundan ya da alaydan olabildiğince uzak bir yaklaşımla, onları idealize de etmeden, oldukları gibi yansıttı. Ne var ki, Emir Kusturica kadar şanslı -yoksa 'prezentabl' mı demeli?- olmadığı için filmlerinin ticari başarısı olabileceğin çok altında kaldı.

Bir coşku seli


Aynı zamanda müzisyen olan Gatlif'in filmleri, doğrudan seyircinin yüreğine seslenir. Perdede öyküyle birlikte duygular, bir coşku seli halinde akıp gider; sevinç mateme, sevgi kedere, şefkat öfkeye karışır ve hepsi birden müziğin içinde erir. Benim 'kült' filmim olan 'Gadjo Dilo', dinlediği bir şarkıdaki sesin sahibini bulmak üzere Bükreş yakınlarında bir Çingene köyüne gelen ve buradan bir türlü kopamayan Fransız delikanlının gözünden aktarır o insanları. Parisli kahramanımız sonuçta bir değil, birçok ses, birçok şarkı ile tanışır ve zamanla kendini onlardan biri gibi hisseder. Bir yanda öykünün içerdiği coşku, şiirsellik, hüzün ve erotizm, öte yanda Gatlif'in bizzat düzenlediği müzikler ve insanın kanını kaynatan oyun havaları... (1998 İstanbul Film Festivali'nde 'Çılgın Yabancı' adıyla oynayan bu muhteşem film ne yazık ki hiçbir dağıtımcımızın dikkatini çekemedi.)

Gatlif, daha önce çektiği 'Latcho Drom'da, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu Romanya, Macaristan, Fransa, İspanya, Mısır, Hindistan gibi geniş bir coğrafyada Çingenelerin izini sürdü. Baştan sona diyalogsuz ve oyuncusuz gerçekleştirdiği bu destansı belgeselde, göçmenliğe yazgılı bir toplumun hikâyesini şarkılar ve danslarla aktardı. Doğrudan Çingeneleri ele almadığı zaman bile, yersiz yurtsuzluğu işledi Gatlif. Bunun en güzel örneği 'Mondo'da (filmin başrolünde Romanyalı bir Çingene çocuğu vardır), Mondo adında evsiz barksız bir çocuğun gözünden Nice'in sokaklarını anlattı. Gaipten gelen bu çocuk, kentteki balıkçıların, dilencilerin, dükkâncıların hayatına girdikten sonra finalde yine kayıplara karışır.


Zil, şal ve gül...

Tony Gatlif, bu son filminde İspanya'nın güney kesimlerinde, Endülüs'te yine Çingeneler arasında geçen bir hikâye anlatıyor. Adı 'intikam' anlamına gelen 'Vengo'ya damgasını vuran başlıca iki kavram, Endülüs ve flamenko. Kızının ölümünü bir türlü kabullenemeyen ve kederini hafifletmek için müziğe sığınan bir adamın etrafında gelişiyor öykü. Ailenin reisi olan Caco, bir yandan kızının yasını tutarken, öte yandan kan davalı olduğu ailenin tehditlerine göğüs germeye çalışır. Feodal aile düzeni içinde, cep telefonları ve Mercedes arabalarıyla yaşamlarını sürdüren kahramanlarına, en 'kötüleri' dahil, eşit bir sevgiyle yaklaşıyor yönetmen ve seyirciyi 'seyirci' olmaktanh çıkarıp onların arasına katıyor. Arap ezgilerine bulanmış müzikleri, dansları, Endülüslü şarkıcı -Gatlif'in daha önce 'Latcho Drom'da tanıttığı- La Caita'nın muhteşem sesiyle film, perdeden salona doğru taşıyor. Yönetmen 'Vengo'yu şu sözcüklerle özetliyor: "Bir çığlık, bir şarkı, hayata, aşka, mateme ve kan diyetine dair bir ilahi."


Venedik Film Festivali, işte böylesine müzikal bir havada sona erdi. (Kapanış gecesinde, filmde rol alan müzisyenlerin Venedik sokaklarına taşıp bir cümbüş yapması bekleniyordu. Ancak ödül töreninden sonra 'hatırlı' konuklardan çoğu filmin gösterimine kalmayıp salonu terk edince, Gatlif buna bir hayli gücendi ve söz konusu sokak gösterisini iptal etti.) Festivaldeki gazeteci enflasyonu ve zaman darlığı nedeniyle, basın söyleşilerini normalde dörder-beşer kişilik gruplarla yapan Gatlif'le, biraz da şans eseri, Movie Time adlı kafenin Adriyatik'e bakan terasında özel bir görüşme yapma fırsatını bulduk.


Mühim olan insanlık!

Gatlif'in Çingenelerle bu denli ilgili olmasının tek nedeni, o kökenden geliyor olması değil. Öncelikle 'O kültürü korumak' güdüsüyle hareket ettiğini, başlıca motivasyonunu buradan aldığını söylüyor. "Sadece öylesine film yapmak gibi bir amacım olmadı hiçbir zaman" diyor. "Kendimle onlar arasında bağ kurmakla birlikte, 'onlar'ın, yani Batılı ülkelerdeki Çingenelerin dünyasını anlatıyorum. Özel biri olduğumu düşünmüyorum, o yüzden kendimi anlatmak yerine pek çok senaryo yazarı gibi başka insanları anlatmayı tercih ediyorum. Ama sonuçta içimde hissettiğim şeyleri aktarıyorum tabii ki."

'Başlangıç Sokağı' (Rue du départ), 'Latcho Drom', 'Çılgın Yabancı'... Gatlif'in çoğu filminde öykü bir arayışın etrafında gelişir. Acaba film yapan biri olarak Gatlif'in arayışı neye dönük? Bu soruya tek bir sözcükle cevap veriyor: "İnsanlık..." Gerçekten de onun karakterlerinde her zaman masum bir taraf vardır. 'Vengo'da mafya kılıklı adamlar bile insani yönleriyle öne çıkıyor. "Çünkü gerçek olan bu" diyor yönetmen. "İyi ya da kötü diyebilirsiniz, ama hayatın gerçeği böyle. Ve gerçekler karmaşık değil, yalındır aslında. Ben eleştirmekten, yargıda bulunmaktan hoşlanmıyorum; yalnızca göstermek istiyorum. İnsani yanları en üst düzeyde açığa çıkarmak..."
Filmlerinde, tıpkı Çingene kültüründe olduğu gibi müzik ve yaşamın bu denli iç içe oluşunu ise şöyle açıklıyor: "Müziğin kendisi yaşamla, kültürle, gelenekle iç içedir. Ta yüzyıllar öncesinden kalma gelenekler müzik üzerinden kuşaktan kuşağa aktarılabiliyor. Çünkü müziğin hayata dair olan hemen her şeyi anlatmak gibi bir gücü vardır. Flamenkoyla acıyı, ölümü, mutluluğu, üzüntüyü, hepsini birden aktarabilirsiniz."

Söz, Kudsi Erguner'le tanışıklığına geliyor. "Onu uzun zamandır tanıyorum ve müziğini çok seviyorum" diyor. Bu arada filmde zikir ayinleri, semazenler gibi tasavvufi/Mevlevi sembollere de rastlıyoruz. Flamenkoda da var mı böyle şeyler? "Hayır. Ama sufilik mistisizm demek. Flamenkonun da mistik bir tarafı vardır; transa geçene kadar dans edilir. Fakat o sembolleri kendi kafamdan ekledim."Tony Gatlif'in geldiği coğrafya farklı olmakla birlikte, onun filmleri taşıdıkları coşku ve çokkültürlülük itibarıyla insana bir 'Balkanlılık' duygusu geçiriyor. Son olarak bu konudaki fikrini merak ediyor ve tatmin edici bir yanıt alıyorum: "Buna katılıyorum. Çünkü Balkanlar olağanüstü bir karışım; kültürel, müziksel, geleneksel anlamda... O yüzden benim için müthiş bir zenginliği ifade ediyor. Belki bir yandan sorunsal bir durum, ama aynı zamanda bir zenginlik..."