10 Ocak 2008 Perşembe

YASMİN LEVY : ‘Şarkılarımda Savaş Yok’



Yasmin Levy Kudüs doğumlu.Otuziki yaşındaki sanatçı şehrin Baaka bölgesinde bir Yahudi olarak büyümüş. Babasının ölümünde sadece 2 yaşında olan Levy, annesi tarafından yetiştirilmiş. Çocukluğundan beri Araplarla birlikte büyüdüğünü söylüyor, ‘anneme anne derler’ diyor ‘Arap arkadaşlarım’.

İkiyüzlü davranmamak gerektiğini; 1948 yılında İsrail kurulduğunda Arapların evlerinden uzaklaştırıldığını ve Yahudilerin onların yerlerine yerleştirildiğini, bunun haksız bir durum yarattığını kabul ediyor. Bu bölgede Arap kültürünün kendisini her alanda hissettirdiğini belirtiyor. Yahudi ve Arap toplumunun duygusal açıdan birbirine çok benzediğinin altını çiziyor.

İspanya’da bir aile dostları kendisinin müzik alanındaki yeteneğini fark etmesiyle başlayan müzik yaşamında ilk olarak Flamenko ile tanışmış Yasmin. (Naci An Alamo yorumu çok güzeldir)



Ancak bu aşamadan sonra Yasmin kendisini içinde büyüdüğü kültürünün cazibesine kapılmaktan alıkoyamayarak, Sephardi Yahudileri’nin konuştuğu Ladino dilinde söylenen, dağıldığı toprakların kültürleriyle bir arada olmanın zenginliğini içinde barındıran müzikleri ortaya çıkartmaya, dünyaya tanıtmaya başlamış.

Sephardi Yahudileri, Ladino Dili; kültürel bir yolculuğun peşinde;

İspanya 8.yy’dan itibaren Moors adı verilen, Afrika kökenli Müslümanların yönetimine girer.1492 yılında Granada kalesinin düşmesine kadar Müslümanların egemenliğinde geçen bu dönem Sephardi Yahudileri, Hıristiyan ve Araplar barış içerisinde bir arada yaşamayı başarırlar. Ancak ülkenin Hıristiyanlar tarafından yeniden işgal edildiği 1492 yılından sonra tablo değişecektir. Araplar tasfiye edilir, Yahudilerin önüne ise iki seçenek konur ya Hıristiyan olun ya da bu ülkeyi terk edin.(Ya sev, ya terk et!)

Bunu üzerine Sephardi Yahudileri yeni evleri olacak Afrika, Balkanlar ve büyük çoğunluğunun adres olarak seçeceği Osmanlı İmparatorluğu’nun bünyesindeki Anadolu’ya yerleşir. Osmanlı’nın kendileri için bir sığınak olmasını manidar bulmuş Yasmin.

Babası İzmir’de büyük bir Sephardi topluluğunun içerisinde dünyaya gelmiş. Sinagog’ta duayı ve ayini yöneten, kantor adı verilen mesleğe sahip olan babası yaşamı boyunca kendi kültürüne ait müzikleri biriktirmiş.Yasmin çalışmalarına bu repertuarın kaynaklık ettiğini söylüyor.

Ladino dilinin ve kültürünün ciddi bir erozyona uğradığını, yok olma tehlikesi yaşadığını düşünen Yasmin ,yüzyılların içerisinden gelen bu birikimi yaşatmak için kolları sıvamış.Bu yolda en güçlü mirasın da babasından miras kalan repertuar olduğunu belirtiyor.

Bu bakış açısıyla Yasmin Levy’nin en son çıkarttığı albüm ‘Mono Suave’. Albümde İran, İsrail, Paraguay, Türkiye ve İspanya’dan müzisyenler çalışmış. Parçalarda Ortadoğu’nun, Anadolu’nun, Balkanların, Arap ve Yahudi kültürünün izlerini bulmak mümkün.

Albümde Natasha Atlas ile bir Bedevi şarkısında düet yapmışlar. Amir Shahsar ile birlikte söylediği ‘Odecha’ isimli parçadan çok etkilendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.

Dünyayı değiştiremeyeceğimin farkındayım diyor. Ancak medyanın sadece şiddetin resimleriyle gündeme getirdiği bu coğrafyadan küçücük de olsa bir mesaj verebiliyorsam bana yeter. Farklı kültürlerin (etnik, milli, dini) bir arada yaşamasının mümkün olduğuna, bunun ışıltısının müziklerde kendisini gayet açık gösterdiğine dair bir mesaj verebilirsem ne mutlu. İspanya’da bundan yüzyıllar önce farklı kültürler barış içerisinde bir arada yaşayabildi. Bunun şimdi de olması, niçin mümkün olmasın?

Dünyayı değiştirmek, insanoğlunun üretici-yaratıcı potansiyellerinin önünü açmak için, dayanışmacı ruha sahip aydın modelinin yerini, etnik-milli-dini gettolarında birbirine diş bileyen ''aydınların'' aldığı günümüz Türkiye’sinde bu mesajlar şu gün için duvarlara takılacaktır mutlaka.

Varsın takılsın ,Yasmin ne diyor? Küçücük de olsa …..



2 Ocak 2008 Çarşamba

James Blunt - No Bravery


 

Cesaret yok,

Burada duran çocuklar var,
Gökyüzüne çevrilmiş silahların altında,
Gözyaşları kurumuş.
O buradaydı.
Kardeşler derin mezarlara uzanıyor.
Babalar iz bırakmadan kayboluyor.
Bir ulus utançtan kör oluyor.
O burada olduğundan beri.


Ve hiç cesaret göremiyorum,
Gözlerinde hiç cesaret yok artık.
Sadece hüzün.

Evler yapılacağına yakıldı.
Ölümün kokusu havada.
Umutsuzca ağlayan kadın söylüyor,
O buradaydı.
Mermiler gökyüzünü aydınlatıyor.
Ve bir başka aileyi öldürmek için geliyor.
Bir çocuk ağlamaktan korkarak söylüyor:
O buradaydı.


Ve hiç cesaret göremiyorum,
Gözlerinde hiç cesaret yok artık.
Sadece hüzün.

Burada duran çocuklar var,
Silahlar gökyüzüne çevrilmiş,
Ama kimse neden diye sormuyor,
O buradaydı.
Yaşlı adam kaderine diz çökmüş.
Kadınlar ve kızlar, kesilmiş tecavüze uğramış.
Bir nesil nefretle büyümüş.
Evet, o buradaydı.

Ve hiç cesaret göremiyorum,
Gözlerinde hiç cesaret yok artık.
Sadece hüzün.


JAMES BLUNT






Savaşa neden mi karşıyız?

Bir kere çocuklar ölmesin diye en başta.

Kefene sarılı minicik bedenler hiç çıkmayan izler bırakır rüyalarda.

Savaşa neden mi karşıyız?

Vurulmasın gençler sorgusuz sualsiz yol ortasında,

dur ihtarına uymadı yalanıyla.

Savaşa neden mi karşıyız?

Erkekler iktidarlarını spermleriyle saldırarak göstermesinler diye,

barışta asla ulaşamayacakları kadınlara.

Savaşa neden mi karşıyız?

Her birimizin içindeki katil dehşet saçmasın diye,

karanlık, çıkmaz sokaklarda.


CHE